KURGULANMIŞ HAYALLER, EŞİKTEKİ BİLİNÇ:
“Sanatın amacı ruhlarımızdan günlük hayatın tozunu alıp götürüvermektir” Pablo Picasso Fiziki şartlarla kuşatılmış bir dünyaya doğan ve gündelik hayatın gereksinimlerini gidermek için zaman ve mekanın doğrusal sınırlarıyla çevrili ‘yatay hayatının’ içine hapsolmuş insanın; bunun sonucunda gerçekleştirdiği somut, kolay, rahat ama yüzeysel eylemleri, kimilerinin hayat boyu bu şekilde yaşamasına neden olurken, kimilerinin de ‘bir süre sonra’, iç dünyalarına dönme zorunluluğunu doğurur. Bireyin kendi iç dünyasına dönerek, adeta bir ayna tutarak, çok daha soyut, derin, renkli ve tatmin edici olan, asli gerçekliği sezmesinin kapılarını aralayan ‘dikey hayat’ ise ancak resim, müzik, edebiyat, felsefe gibi disiplinlerle etkileşime geçildiğinde deneyimlenebilir. Her resmin, her bestenin, her romanın bir yatay ve bir de dikey anlamı ve gerçekliği bulunur. Önemli olan bu alt metni/gerçekliği/dikeyliği idrak edebilmektedir. Bunu yapabilmek için de, C.G.Jung’un her bireyin içinde bulunduğunu varsaydığı enerjiyi, yaşantımızın herhangi bir safhasında, iş üreten dinamik formlara çevirme kararlılığını göstermemiz gerekir. Schiller, Schelling, Goethe, Hölderlin gibi şair/felsefecilerden devraldığı bu düşünceyi en üst noktaya taşıyan C.G.Jung; ‘bireyleşme’ (individuation) adını verdiği, kişinin hiçbir zaman için son bulmayacak, ucu bucağı olmayan kendisini gerçekleştirme serüvenini, toplumsal olanla bireysel olanın bir noktada hemhal olması olarak görür. İşte tam da bu noktada Erdinç Babat’ın son sergisindeki ‘işler’in anlamı ve önemi ortaya çıkar. Günümüzde yatay yaşantının cenderesine sıkışıp kalmış olan insanın, öncelikle nefes alma, sonrasında kendisini öznel olarak ifade edebilme çabalarının en somut şekilde dışavurumudur “Kurgulanmış Hayaller, Eşikteki Bilinç” Tam da A.G.Innarritu’nun 2014’de Oscarları toplayan ‘Birdman’ filminde harika bir şekilde betimlediği ‘gerçeklik adına yaratılmış sanal bir gerçeklikte’ yaşamaya mahkum edilmiş insanın bunaltısı ve trajedisinin dışavurumudur Babat’ın birbiriyle bağlantılı işleri. Yaşamda bazen uzun soluklu bir çıkış yolu, bazen kısa süreli de olsa bir teselli ararız. Sergideki portrelerdeki belirgin parçalanmalar, kişinin iç dünyasındaki bu ikilemleri, teknolojik gelişmeler ışığında artık çok hızlı bir şekilde şekillenen dış dünya-yani toplumsal ile-olan ilişkilerindeki düş kırıklıkları, tatminsizlikleri, acılarına ‘ayna’da bakarak, tüm bunları sorgulaması ve kendisine bir çıkış yolu araması çabalarının bütünüdür. Kişinin benliği bireysel olduğu kadar bir o kadar da arketipseldir. Her insan kendine has, özgün, biricik bir varlık iken, aynı zamanda kendi varlığının içinde tüm insanları, insanlığı simgeleyen evrensel bir sistemin de toplamıdır. İşte tam da bu nedenden ötürüdür ki Erdinç Babat’ın çağımızın ‘kurgulanmış hayallerine’ önemli göndermeler yaptığı işlerden kurulu sergisi, ‘eşikteki bilinç’e ciddi evrilme olanakları da sağlamaktadır. ALAZ TOKER ______________ Erdinç BABAT ‘ ın yeni resimleri üzerine ;
Erdinç Babat’ın son dönem resimleri, popüler kültürün yaratmış olduğu yapaylığın yansımalarının, ve dayatılan yaşam modellerinin yol açtığı “tatminsizliğin” kadın bedenleri üzerinden okunabildiği ve günümüz dünyasına yönelik eleştirel bir bakışla değerlendirilmesi gereken örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Daha önceki dönemlerde ürettiği resimlerinde uygulamış olduğu geniş alanları kaplayan saf renkler ve büyük boyutlu figür soyutlamaları ile kıyaslandığında, yeni resimlerinde Erdinç’in, vurgulamak istediği kavramlarla uyumlu bir biçimde, renk anlamında sadeleşmeye giderek, geçmiş yıllardaki çeşitli resimlerinde yer verdiği saf renkleri, daha küçük planlarda uyguladığı görülüyor. Yapaylığın getirdiği “soğukluk”, gri tonlarla boyayıp resimlerinde öne çıkardığı kadın bedenlerinin yarattığı görsel etkinin yanı sıra, bedenlerin yüzlerinde biçimlenen “rahatsız edici” ifadelerin de aracılığıyla öne çıkan bir kavram olarak dikkatimizi çekiyor. ERDİNÇ BABAT PERSPEKTİFİNDEN BUGÜNÜN İNSAN MODELLERİ Yaşadığımız çağ, hayat standartlarının teknoloji ekseninde günbegün gelişip yenilendiği bir süreç olmasına karşın, bu gelişim ve değişim sürecinin sanatsal yaratım boyutunda okunabilmesi de sanatçının bilinçli bir hayat izleyicisi olması ve sorgulama yetisi ile doğrudan ilişkilidir. Erdinç Babat, genç ressamlar içerisinde yaşadığı çağın sorunlarına yabancı kalmayan bir örnek olarak, resim çalışmalarına başladığı yıllardan bugüne kadar kararlılıkla insan konusunu inceliyor. Yaşam ve insan üzerine yapmış olduğu gözlem ve araştırmaları, onun resimlerinde iç dinamizm ve bu edimlerini sürekli yenilenerek imgeye dönüştürecek hayal gücü yeteneğinin temel dayanağı oluyor. Bilinçli bir hayat izleyicisi olan Erdinç Babat’ın resimlerinin çoğunda başat öğe olarak insanı görmekteyiz. İnsana ve hayat gözlemine karşı duyarlılığı onun resimlerinin şekillenişinde göz ardı edilmeyecek bir çıkış noktası olduğu gibi, insan gerçeğini güçlü kurgusuyla dinamik bir boyutta ele aldığı resimleri karşısında izleyiciyi yönlendirmek istediği ana soruları da ortaya koyuyor. Günümüz dünyasında teknolojinin gelişimi ve makineleşme ile birlikte insan ve insani değerlere verilen önem nerededir? Bu soru doğal olarak bugünün dünyası içerisinde gün geçtikçe doğal yaşamdan kopan ve önceden çizgileri belirlenmiş ve bize bir model gibi sunulan sanal yaşantılar içerisinde “insan nerede olmalı” sorusunu da beraberinde getirmektedir. Erdinç’in resimlerinde lirik bir tat ile soyutlamacı anlatım biçimi bütünleşmiştir. Erken dönem çalışmalarında bağlı kaldığı geometrik soyut dili bir kenara itmemiş, ilerleyen zamanlarda gözlemleriyle birlikte, zihinsel kurgusuyla varmış olduğu figür soyutlamalarında da benzer anlayışla arka planları biçimlendirmeye başlayıp yeni resimlerinin bünyesine katmıştır. Derinliği çok fazla önemsemeden çoğunlukla çizgilerle belirleyip canlı renkleri uyguladığı arka planlar üzerine tuvalde anıtsal boyutta kıvrak çizgilerle şekillenen tek veya ikili gruplar halinde konumlandırdığı belli bir hareket halinde oldukları görülen figürleri, gerek günlük hayattan gerekse de düşsel olarak kurgulanmış bir zamandan çekip çıkarılmış, sanki bir hareket içerisindeyken bir anda durağanlaşmış gibi bir izlenim uyandırmaktadır. Benimsemiş olduğu soyutlamacı anlatım dili vermek istediği mesajın içeriği ile bütünleşmektedir. Bazı figürlerindeki amorph yapı ve kendi vücutlarından bağlanmış insan bedenleri, günümüz dünyasının birey üzerinde yarattığı sınırlanmışlık hissi ile birlikte insanın yavaş yavaş kendi iç gerçekliğinden uzaklaşması sorunu üzerine de düşündürür. |