Barış Cihanoğlu | Selected Bio Texts
2020 - 2019 - 2018 /17
2016 /15 - 2014 - 2013
Bölünemeyen ayrılık
Hüzün nedir ? Ya da melankoli ? Bir salgı mı insanları durgun ve dalgın haline getiren ? Kara safranın fazla enzim salgılaması mı ? Yoksa yurt hasreti mi, mesafeler arttıkça depreşen ? Kara duyu...
Dürer'in o müthiş Melancolia gravüründeki dalgın melek. Kanatlarını bile kıpırdatmaya mecali olmayan. Her şey donmuştur, modernliği simgeleyen nesneler arasında asılı kalıvermiştir zaman. Pürüzsüz uygarlık süreci “ansızın” kesintiye uğramıştır. Dalgın bakmaktadır melek; arkasında kalmıştır her şey sanki. Dürer, melankolinin bizim çağdaş protezimize, direnme duygumuza dönüşebileceğini öngörmüş sanki. Satürn yıldızının bitmeyen etkisi. Melankoli bizim geçmişle bağımızı canlı tutan bir ara yüz olmuştur. Her şeyin hızla değiştiği hızlı bir dünyada, yavaşlatıcı bir nefes alma anı gibidir. Hayat işte bütün doluluğu ve çelişkisiyle karşımızda. Anılar, birikmiş zaman, deneyimler. Sarıveren, acıtacak hüzün ve de melankoli bir arada. İnsani bir soluklanma anı, yavaşlama ve zamanla dolup taşma. Barış Cihanoğlu'nun resimleri bende ilk bu duyguyu uyandırmıştır her zaman.
Barış resimlerinde, son yıllarda tanık olduğumuz ‘’kaymalara’’ ve sıra dışı ‘’çekilmelere’’ yeni serisinde ürettiği eserlerinde de devam ediyor. Figürlerin, sadece baş kısımlarından belirli bir yöne doğru çekilmeleri, en temel anlamda geçen zaman ile birlikte insanın içsel değişimine işaret ediyor. Sanatçı, resmindeki deformasyonları tanımlarken, kendi söylemiyle ''Resmime son dönemde eklenen ve özellikle portrelerde uyguladığım deformasyonların fikirsel temelinde de geçen zaman ile birlikte içimizde yaşanan değişimi ve başka bir yöne akışı sembolize eden deformasyon ve ‘’çekilmeler’’ var. Herakleitosda ‘'her şey akar, hiçbir şey kalıcı değildir o yüzden aynı dereye iki kez girmek mümkün değildir; çünkü dereye bir kez daha girdiğimde hem ben, hem de dere değişmiştir ‘’ demişti. Benim resimlerimde figürler, zaman içinde yaşadıkları zihinsel değişim ile artık aynı kişi değiller ve eski konumlarından ve kimliklerinden farklı birine doğru ‘’çekiliyorlar’’ . Ben bu çekilmeyi özellikle portrelerdeki kaymalarla ifade ediyorum, çünkü bu zihnimizde yaşanan bir sürüklenme ve değişim meselesi. ‘’ diyor.
Cihanoğlu, yeni sergisinde yer alan ‘’Kuma ‘’ isimli eserinde ortak kaderi paylaşan iki kadını birbirine kafalarından çekilerek birleşmiş olarak resmetmiş. Burada kaderin cilvesi olarak mecburi bir birleşme görülüyor çünkü istemeden zorunlu bir birliktelik buradaki, peki biz nereden çekiliyoruz? Ya da kovuluyoruz? Barışın resimlerde yüze vuran fırça darbeleri ile itilme ve çekilmeyi aynı anda hissediyoruz. Nedir yüzlerden yüze akarak birleşen bu transparan bağ? Kopamama, ayrılamama ya da acımasızca çekiliverme bedenlerimizden. Eserlerde rastladığımız gözlerimize bakan, boyadan gözler, bize bir duraklama çağrısı yapmaktadır adeta. Yoğun bir duraklama. Birbirine sünmüş, sündürülmüş, ayrılmak istemeyen ya da ayrılan, uzayan bakışları boyuyor ressam.
Figürler sanki aynanın kenarına iliştirilmiş eski fotograflarda ki gibi, hayata iliştirilen bir dolu bakış senfonisi adeta. Kopacakmış gibi incelen, inceldiği yerden kalınlaşan, yayılan suretler var. Kırılgan olduğu kadarıyla ağır ve sünen hayatların öyküleri var. Aile boyamayı önemsiyor ressam, çekirdek aileleri, İdeolojilerini, politikalarını ve de mutluluğun yuvasını.
Sanatçı, daha önceki süreçte, tuval üzerine yaptığı figüratif pentür resimleri ile biliniyor. Bu tavrını son sergisinde radikal bir şekilde değiştirmiş görünüyor çünkü ‘’ KÜL’’ ismini verdiği yeni sergisinde ilk defa olarak tuval dışında farklı materyallerle ürettiği eserleri ile izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Uzunca bir süreçte alt yapısını oluşturduğu yeni sergisi ile Cihanoğlu tuval resminden, ahşap yontu heykele ve yoğun olarak da ahşap üzerine yaptığı resimlere tanık oluyoruz. Sıra dışı özel bir teknikle ürettiği son çalışmalarında sanatçı, ahşabın yanma sonucu kömürleşerek siyahlaşan ve belirginleşen dokuları üzerine resimler yapıyor. Resimlerinde siyah renk olarak görülen alanlar, yakılan ahşabın kömürleşmesi sonucu ortaya çıkan doğal isli siyah renkten oluşuyor, figürlerin renkli diğer kısımları ise yağlıboya tekniği ile oluşturulmuş. Altı farklı aşamadan geçirerek üretilen eserleri yaklaşık bir yıllık bir çalışma sonucunda tamamlamış. Sanatçının yeni sergisinde az sayıda tuval resmi, iki metreden yirmi beş santime kadar farklı boyutlarda yaklaşık yirmi adet yanmış ahşap resim ve iki adet de ahşap yontu heykeli var.
Friedrich Nietzsche ; ‘’Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız, önce kül olmadan, kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz’’ diyor. Phoenix gibi, Anka gibi yeniden doğmak. Sanatçıda yanma sonrasında kömürleşerek yer yer küle dönüşmüş ahşabın siyahlaşan yüzeyi üzerine yaptığı renkli yağlı boya resimleri ile bir anlamda küller üzerinde yeniden var olma sürecine de gönderme yapıyor, yanmış ahşaptan geriye kalan küllerse, yeniden doğuşun gri gübresi...
Barış Cihanoğlu, cesaretle üreterek, izleyenleri şaşırtmaya devam ediyor. Ekim ortasında açılacak olan ‘’ KÜL’’ isimli yeni solo sergisi ile izleyiciyi de eserlerine ortak olmaya davet ediyor...
Ali Şimşek
Hüzün nedir ? Ya da melankoli ? Bir salgı mı insanları durgun ve dalgın haline getiren ? Kara safranın fazla enzim salgılaması mı ? Yoksa yurt hasreti mi, mesafeler arttıkça depreşen ? Kara duyu...
Dürer'in o müthiş Melancolia gravüründeki dalgın melek. Kanatlarını bile kıpırdatmaya mecali olmayan. Her şey donmuştur, modernliği simgeleyen nesneler arasında asılı kalıvermiştir zaman. Pürüzsüz uygarlık süreci “ansızın” kesintiye uğramıştır. Dalgın bakmaktadır melek; arkasında kalmıştır her şey sanki. Dürer, melankolinin bizim çağdaş protezimize, direnme duygumuza dönüşebileceğini öngörmüş sanki. Satürn yıldızının bitmeyen etkisi. Melankoli bizim geçmişle bağımızı canlı tutan bir ara yüz olmuştur. Her şeyin hızla değiştiği hızlı bir dünyada, yavaşlatıcı bir nefes alma anı gibidir. Hayat işte bütün doluluğu ve çelişkisiyle karşımızda. Anılar, birikmiş zaman, deneyimler. Sarıveren, acıtacak hüzün ve de melankoli bir arada. İnsani bir soluklanma anı, yavaşlama ve zamanla dolup taşma. Barış Cihanoğlu'nun resimleri bende ilk bu duyguyu uyandırmıştır her zaman.
Barış resimlerinde, son yıllarda tanık olduğumuz ‘’kaymalara’’ ve sıra dışı ‘’çekilmelere’’ yeni serisinde ürettiği eserlerinde de devam ediyor. Figürlerin, sadece baş kısımlarından belirli bir yöne doğru çekilmeleri, en temel anlamda geçen zaman ile birlikte insanın içsel değişimine işaret ediyor. Sanatçı, resmindeki deformasyonları tanımlarken, kendi söylemiyle ''Resmime son dönemde eklenen ve özellikle portrelerde uyguladığım deformasyonların fikirsel temelinde de geçen zaman ile birlikte içimizde yaşanan değişimi ve başka bir yöne akışı sembolize eden deformasyon ve ‘’çekilmeler’’ var. Herakleitosda ‘'her şey akar, hiçbir şey kalıcı değildir o yüzden aynı dereye iki kez girmek mümkün değildir; çünkü dereye bir kez daha girdiğimde hem ben, hem de dere değişmiştir ‘’ demişti. Benim resimlerimde figürler, zaman içinde yaşadıkları zihinsel değişim ile artık aynı kişi değiller ve eski konumlarından ve kimliklerinden farklı birine doğru ‘’çekiliyorlar’’ . Ben bu çekilmeyi özellikle portrelerdeki kaymalarla ifade ediyorum, çünkü bu zihnimizde yaşanan bir sürüklenme ve değişim meselesi. ‘’ diyor.
Cihanoğlu, yeni sergisinde yer alan ‘’Kuma ‘’ isimli eserinde ortak kaderi paylaşan iki kadını birbirine kafalarından çekilerek birleşmiş olarak resmetmiş. Burada kaderin cilvesi olarak mecburi bir birleşme görülüyor çünkü istemeden zorunlu bir birliktelik buradaki, peki biz nereden çekiliyoruz? Ya da kovuluyoruz? Barışın resimlerde yüze vuran fırça darbeleri ile itilme ve çekilmeyi aynı anda hissediyoruz. Nedir yüzlerden yüze akarak birleşen bu transparan bağ? Kopamama, ayrılamama ya da acımasızca çekiliverme bedenlerimizden. Eserlerde rastladığımız gözlerimize bakan, boyadan gözler, bize bir duraklama çağrısı yapmaktadır adeta. Yoğun bir duraklama. Birbirine sünmüş, sündürülmüş, ayrılmak istemeyen ya da ayrılan, uzayan bakışları boyuyor ressam.
Figürler sanki aynanın kenarına iliştirilmiş eski fotograflarda ki gibi, hayata iliştirilen bir dolu bakış senfonisi adeta. Kopacakmış gibi incelen, inceldiği yerden kalınlaşan, yayılan suretler var. Kırılgan olduğu kadarıyla ağır ve sünen hayatların öyküleri var. Aile boyamayı önemsiyor ressam, çekirdek aileleri, İdeolojilerini, politikalarını ve de mutluluğun yuvasını.
Sanatçı, daha önceki süreçte, tuval üzerine yaptığı figüratif pentür resimleri ile biliniyor. Bu tavrını son sergisinde radikal bir şekilde değiştirmiş görünüyor çünkü ‘’ KÜL’’ ismini verdiği yeni sergisinde ilk defa olarak tuval dışında farklı materyallerle ürettiği eserleri ile izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Uzunca bir süreçte alt yapısını oluşturduğu yeni sergisi ile Cihanoğlu tuval resminden, ahşap yontu heykele ve yoğun olarak da ahşap üzerine yaptığı resimlere tanık oluyoruz. Sıra dışı özel bir teknikle ürettiği son çalışmalarında sanatçı, ahşabın yanma sonucu kömürleşerek siyahlaşan ve belirginleşen dokuları üzerine resimler yapıyor. Resimlerinde siyah renk olarak görülen alanlar, yakılan ahşabın kömürleşmesi sonucu ortaya çıkan doğal isli siyah renkten oluşuyor, figürlerin renkli diğer kısımları ise yağlıboya tekniği ile oluşturulmuş. Altı farklı aşamadan geçirerek üretilen eserleri yaklaşık bir yıllık bir çalışma sonucunda tamamlamış. Sanatçının yeni sergisinde az sayıda tuval resmi, iki metreden yirmi beş santime kadar farklı boyutlarda yaklaşık yirmi adet yanmış ahşap resim ve iki adet de ahşap yontu heykeli var.
Friedrich Nietzsche ; ‘’Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız, önce kül olmadan, kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz’’ diyor. Phoenix gibi, Anka gibi yeniden doğmak. Sanatçıda yanma sonrasında kömürleşerek yer yer küle dönüşmüş ahşabın siyahlaşan yüzeyi üzerine yaptığı renkli yağlı boya resimleri ile bir anlamda küller üzerinde yeniden var olma sürecine de gönderme yapıyor, yanmış ahşaptan geriye kalan küllerse, yeniden doğuşun gri gübresi...
Barış Cihanoğlu, cesaretle üreterek, izleyenleri şaşırtmaya devam ediyor. Ekim ortasında açılacak olan ‘’ KÜL’’ isimli yeni solo sergisi ile izleyiciyi de eserlerine ortak olmaya davet ediyor...
Ali Şimşek