Barış Cihanoğlu | Selected Bio Texts
2020 - 2019 - 2018 /17
2016 /15 - 2014 - 2013
Feromon Etkisi
Yaşadığımız zaman, bulunduğumuz coğrafya ve tüm dünya, bizlere adeta artık eskisi kadar şaşırmamayı öğretiyor ve biz buna neredeyse alıştık. Artık şaşırtan ve beklenmedik olan çok az şey var hayatımız da. Her gün farklı medya ortamlarında yüzlerce haber ve görsel adeta beynimizi bir ‘’imaj’’ bombardımanına tutuyor. Gördüğümüz her fotoğrafla her resimle birlikte biraz daha az şaşırmaya, etkilenmeye başlıyoruz. Bu monotonlaşma sürecinde yine de beynimiz doyumsuz merakı ile çılgınca bir arayış içinde, bulabildiği her görseli tarıyor, ama genelde gördükleri bu bilinçaltı görsel merakı ve zevki gidermekte çoğu zaman yeterli olamıyor. Ta ki bizleri sarsacak ve tekrardan heyecanlandıracak güçte bir sanat eseri ile karşılaşıncaya kadar tatmin olamıyoruz.
Cihanoğlunun son eserlerinde işte bu beklentilere bir cevap bulmamız olası. Desen omurgası üzerinde ustaca kurulmuş, yoğun pentür dokulu boyanmış, ışıklı renklere sahip, bir tiyatro sahnesini andıran, izleyeni bilinçaltı yolculuklara çıkaran ve insana ait en tenha duygulara değinen bu eserleri ilk gördüğümüzde o 'nun kendine has üslubunu ve sıradışılığını zaten hemen farkediyoruz. Bu eserler gerçekten de yoğun görsel ve sanatsal lezzetler duyabileceğimiz , bizleri tekrar heyecanlandıran güce sahip plastik eserler.
Yine de ben, Cihanoğlunun eserlerinden edindiğim pozitif algılamaya o'nu tanıdığım yıllar boyunca tam nesnel bir açıklama bulamamışımdır. o'nun sanatının sıradışılığı ve özgünlüğü, aslında nereden gelmektedir ? Acaba bu, seçtiği çarpıcı konularından mı kaynaklanmaktadır? Kullandığı özel renk ilişkilerinden mi? Bilinçaltı Kurgularından mı ? Yoksa resmine de nüfus etmiş olan aykırı, özgün kişilik yapısından mı? Bu sorulara yine de en akılcı açıklama da sanırım, tüm bu niteliklerin toplamını barındıran Barışın resminin kendisinde yatıyor . Aslında onun sanatını genel anlamda kolayca kategorize edemeyişimin başlıca sebebi, Barışın Türk çağdaş sanatında gerçekten özgün bir sanatçı oluşuyla da doğrudan ilintili kanımca.
Barışın eserlerinden algılanan ''gerçeklik’’ tuvalde ki figürlerin görsel gerçekliğinden öte bir gerçekliktir , bu sizin hissiyatınızda oluşan bir tür gerçeklik algısıdır. Hani güzel bir yerde lezzetli bir yemek yer de damağınızda kalan tadın kimyasını çözemezsiniz ya; veya güzel bir film izledikten sonra onun etkisinden kurtulamassınız ya, işte buna benzer bir hissi duygudur algıladığımız onun eserlerinde. İnsan zihninin nesnel yanı bloke olur bu gibi durumlarda. Adını koyamadağı bir düşsel iklimde yapayalnız ve sebepsiz mutlu hisseder kendini, işte bu bir duyumsama anıdır, edinilen tüm öğretiler çaresiz kalır.
İşte bu zamanlarda sanat eserleri tıpkı aşkın molekülü “Feromon” lar gibi etki yaparlar insanlar üzerinde. Beş duyumuzla hissedemediğimiz, fakat farkında bile olmadan istem dışı etkilendiğimiz moleküler kokular gibi, çünkü feromonlar da mantığı atlayarak doğrudan beynin duygu merkezini etkilerler, aslında pek çoğumuz yaşamında mantığıyla hareket ettiğini düşünür ama çoğu zaman feromonlara yenik düşeriz.
‘’ Feromon ‘’ evet çoğumuza yabancı gelen bu kelimeyle tanışmamız kısa süre öncesine dayanıyor aslında, 1950 lerde araştırma yapan bilim adamları yunanca bir kökenden ( pheromon ) kelimesini türettiler, bu sayede feromonu insanlar tanıdı. Bu molekül için bilim insanları '' feromon, aynı türden diğer bir bireyin tepkisini sağlamak için başka bir birey tarafından yayılan kimyasal bileşiklerdir der.'', son yıllarda tüm dünyada insanlarda ki beş duyunun üstüne altıncı duyu olarak feromonlar kabul edilmektedir. Yani feromonlar bizim davranışlarımızı ve algımız belirlemede etken rol üstleniyorlar. İşte bu etkiyi, yani ‘’ Feromon etkisi’’ ni Barışın son sergisinde konu olarak seçmesi ise bizleri bu gizemli konuya biraz daha yaklaştırıyor. Bu görünmeyen, sadece duyumsanan etkiyi o adeta resimlerinde görünür hale getiriyor ve plastik bir dille izleyenlere sunuyor, eserlerinde göze çarpan en önemli ortak nokta ise hepimizin mevcut iç güdülerimizden izler barındırıyor olmaları. Mesela ‘’dürtü ‘’isimli büyük boyutlu resminde izleyenin içini gıcıklayan ifadesi ile bir kadını kapı aralığından muhtemelen başka birini ‘’ röntgen’’ lerken görüyoruz, bu eser aynı zamanda onu izleyenleri de diğer bir ‘’ röntgenci ‘’ olarak suça ortak ediyor. Diğer bir resim ‘’ saklanan güzellik’’ te ise çepeçevre kuşatılan çıplak bedeniyle küçük bir kızın, toplumsal tabuları temsil eden ve erkek motifini sembolize eden figürlere karşı, anaç bir sakınma içgüdüsüne sahip ve yaşadığı deneyimlerle görece daha ‘’ tecrübeli’’ diğer kadın bireyler tarafından saklanmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Eserlerde genel olarak kadına ayrılan büyük bir alana ve bu alanın erkek müdahalesi ile daraltılmasını da izliyoruz. Kadını yücelten bir bakış açısını ve o nun kendine özel naif yapsını, ustaca kurgulanmış bir çok farklı eser de sezinliyoruz.
Barışın eserlerine genel olarak baktığımda edindiğim diğer bir izlenim ise, onun beceri anlamında, bir nevi ustalığa ‘’virtiyöziteye’’ sahip olduğudur, genç yaşına rağmen, gerek desen, gerek pentürel, gerekse kurgusal anlamda gerçekten de, uzun yıllar çalışma sonucu ulaşılabilecek ‘’klasik’’ anlamda bir virtiyöziteye sahip Barış. Günümüzde çok az genç ressam, onun gibi en temel klasik metodlarla ve hiçbir ‘’teknik’’ yardıma ihtiyaç duymadan doğrudan desen ustalığı ve pentürle bu nitelikte ve de özgün ‘’çağdaş figür resmi‘’ yapmakta. Sanırım bunca figürlü ve sağlam kurgunun bir çırpıda kotarılmış gibi algılanmasının da başlıca sebebi bu bahsettiğim ustalığı. Einstein’in ünlü bir anektodu vardır, ustalığa dair. Einstein'ın ünlü keman virtiözü Yehuda Menuhin'in canlı performansını dinleyene kadar ateist olduğu, fakat ünlü kemancının kemana hakimiyetini görüp müziğini dinledikten sonra yanındakilere dönüp “ Şüphesiz Tanrı var. Artık buna inanıyorum” dediği anlatılır. Bu kadar büyük bir bilim adamının, pozitif bilim evreninden, sanat evrenine teslimiyeti, ne ilginç değil mi? İşte buna sanatın gücü denir. Barış Cihanoğlu'nun resminde de bu gücü görüyorum ben, insana ait ve onu içine çeken, kendine baktıran birşeyler var onun resimlerinde.
Bülent Aytaç
Yaşadığımız zaman, bulunduğumuz coğrafya ve tüm dünya, bizlere adeta artık eskisi kadar şaşırmamayı öğretiyor ve biz buna neredeyse alıştık. Artık şaşırtan ve beklenmedik olan çok az şey var hayatımız da. Her gün farklı medya ortamlarında yüzlerce haber ve görsel adeta beynimizi bir ‘’imaj’’ bombardımanına tutuyor. Gördüğümüz her fotoğrafla her resimle birlikte biraz daha az şaşırmaya, etkilenmeye başlıyoruz. Bu monotonlaşma sürecinde yine de beynimiz doyumsuz merakı ile çılgınca bir arayış içinde, bulabildiği her görseli tarıyor, ama genelde gördükleri bu bilinçaltı görsel merakı ve zevki gidermekte çoğu zaman yeterli olamıyor. Ta ki bizleri sarsacak ve tekrardan heyecanlandıracak güçte bir sanat eseri ile karşılaşıncaya kadar tatmin olamıyoruz.
Cihanoğlunun son eserlerinde işte bu beklentilere bir cevap bulmamız olası. Desen omurgası üzerinde ustaca kurulmuş, yoğun pentür dokulu boyanmış, ışıklı renklere sahip, bir tiyatro sahnesini andıran, izleyeni bilinçaltı yolculuklara çıkaran ve insana ait en tenha duygulara değinen bu eserleri ilk gördüğümüzde o 'nun kendine has üslubunu ve sıradışılığını zaten hemen farkediyoruz. Bu eserler gerçekten de yoğun görsel ve sanatsal lezzetler duyabileceğimiz , bizleri tekrar heyecanlandıran güce sahip plastik eserler.
Yine de ben, Cihanoğlunun eserlerinden edindiğim pozitif algılamaya o'nu tanıdığım yıllar boyunca tam nesnel bir açıklama bulamamışımdır. o'nun sanatının sıradışılığı ve özgünlüğü, aslında nereden gelmektedir ? Acaba bu, seçtiği çarpıcı konularından mı kaynaklanmaktadır? Kullandığı özel renk ilişkilerinden mi? Bilinçaltı Kurgularından mı ? Yoksa resmine de nüfus etmiş olan aykırı, özgün kişilik yapısından mı? Bu sorulara yine de en akılcı açıklama da sanırım, tüm bu niteliklerin toplamını barındıran Barışın resminin kendisinde yatıyor . Aslında onun sanatını genel anlamda kolayca kategorize edemeyişimin başlıca sebebi, Barışın Türk çağdaş sanatında gerçekten özgün bir sanatçı oluşuyla da doğrudan ilintili kanımca.
Barışın eserlerinden algılanan ''gerçeklik’’ tuvalde ki figürlerin görsel gerçekliğinden öte bir gerçekliktir , bu sizin hissiyatınızda oluşan bir tür gerçeklik algısıdır. Hani güzel bir yerde lezzetli bir yemek yer de damağınızda kalan tadın kimyasını çözemezsiniz ya; veya güzel bir film izledikten sonra onun etkisinden kurtulamassınız ya, işte buna benzer bir hissi duygudur algıladığımız onun eserlerinde. İnsan zihninin nesnel yanı bloke olur bu gibi durumlarda. Adını koyamadağı bir düşsel iklimde yapayalnız ve sebepsiz mutlu hisseder kendini, işte bu bir duyumsama anıdır, edinilen tüm öğretiler çaresiz kalır.
İşte bu zamanlarda sanat eserleri tıpkı aşkın molekülü “Feromon” lar gibi etki yaparlar insanlar üzerinde. Beş duyumuzla hissedemediğimiz, fakat farkında bile olmadan istem dışı etkilendiğimiz moleküler kokular gibi, çünkü feromonlar da mantığı atlayarak doğrudan beynin duygu merkezini etkilerler, aslında pek çoğumuz yaşamında mantığıyla hareket ettiğini düşünür ama çoğu zaman feromonlara yenik düşeriz.
‘’ Feromon ‘’ evet çoğumuza yabancı gelen bu kelimeyle tanışmamız kısa süre öncesine dayanıyor aslında, 1950 lerde araştırma yapan bilim adamları yunanca bir kökenden ( pheromon ) kelimesini türettiler, bu sayede feromonu insanlar tanıdı. Bu molekül için bilim insanları '' feromon, aynı türden diğer bir bireyin tepkisini sağlamak için başka bir birey tarafından yayılan kimyasal bileşiklerdir der.'', son yıllarda tüm dünyada insanlarda ki beş duyunun üstüne altıncı duyu olarak feromonlar kabul edilmektedir. Yani feromonlar bizim davranışlarımızı ve algımız belirlemede etken rol üstleniyorlar. İşte bu etkiyi, yani ‘’ Feromon etkisi’’ ni Barışın son sergisinde konu olarak seçmesi ise bizleri bu gizemli konuya biraz daha yaklaştırıyor. Bu görünmeyen, sadece duyumsanan etkiyi o adeta resimlerinde görünür hale getiriyor ve plastik bir dille izleyenlere sunuyor, eserlerinde göze çarpan en önemli ortak nokta ise hepimizin mevcut iç güdülerimizden izler barındırıyor olmaları. Mesela ‘’dürtü ‘’isimli büyük boyutlu resminde izleyenin içini gıcıklayan ifadesi ile bir kadını kapı aralığından muhtemelen başka birini ‘’ röntgen’’ lerken görüyoruz, bu eser aynı zamanda onu izleyenleri de diğer bir ‘’ röntgenci ‘’ olarak suça ortak ediyor. Diğer bir resim ‘’ saklanan güzellik’’ te ise çepeçevre kuşatılan çıplak bedeniyle küçük bir kızın, toplumsal tabuları temsil eden ve erkek motifini sembolize eden figürlere karşı, anaç bir sakınma içgüdüsüne sahip ve yaşadığı deneyimlerle görece daha ‘’ tecrübeli’’ diğer kadın bireyler tarafından saklanmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Eserlerde genel olarak kadına ayrılan büyük bir alana ve bu alanın erkek müdahalesi ile daraltılmasını da izliyoruz. Kadını yücelten bir bakış açısını ve o nun kendine özel naif yapsını, ustaca kurgulanmış bir çok farklı eser de sezinliyoruz.
Barışın eserlerine genel olarak baktığımda edindiğim diğer bir izlenim ise, onun beceri anlamında, bir nevi ustalığa ‘’virtiyöziteye’’ sahip olduğudur, genç yaşına rağmen, gerek desen, gerek pentürel, gerekse kurgusal anlamda gerçekten de, uzun yıllar çalışma sonucu ulaşılabilecek ‘’klasik’’ anlamda bir virtiyöziteye sahip Barış. Günümüzde çok az genç ressam, onun gibi en temel klasik metodlarla ve hiçbir ‘’teknik’’ yardıma ihtiyaç duymadan doğrudan desen ustalığı ve pentürle bu nitelikte ve de özgün ‘’çağdaş figür resmi‘’ yapmakta. Sanırım bunca figürlü ve sağlam kurgunun bir çırpıda kotarılmış gibi algılanmasının da başlıca sebebi bu bahsettiğim ustalığı. Einstein’in ünlü bir anektodu vardır, ustalığa dair. Einstein'ın ünlü keman virtiözü Yehuda Menuhin'in canlı performansını dinleyene kadar ateist olduğu, fakat ünlü kemancının kemana hakimiyetini görüp müziğini dinledikten sonra yanındakilere dönüp “ Şüphesiz Tanrı var. Artık buna inanıyorum” dediği anlatılır. Bu kadar büyük bir bilim adamının, pozitif bilim evreninden, sanat evrenine teslimiyeti, ne ilginç değil mi? İşte buna sanatın gücü denir. Barış Cihanoğlu'nun resminde de bu gücü görüyorum ben, insana ait ve onu içine çeken, kendine baktıran birşeyler var onun resimlerinde.
Bülent Aytaç