Kırılgan İkonik İmgelerin Gayrıresmi Geçiş Töreni
Elif Dastarlı
“Sempatik Temsiliyet”in empatiyle teslimiyet olmadığını anlamak, ilk an’ın marifeti değil. Muzipliği keşfetmek ancak ikinci an’da mümkün. Bu ikinci an’ın kıymeti harbiyesi, harp etme gücü yüksek zihinlerin biricik meşguliyeti olmaya gebe. Ne mutlu o oluşların içine sanışları da katabilene!..
Sözcüklerle, Ahmet Sarı’nın tuvalde renk ve desenle oynadığı türden oyunları oynamak, absürd bir kendinden geçişi beraberinde getiriyor işte böyle. Muziplik onun karakterinde var! Bir adım öncesinde sarı ağırlıklı renkler ve capcanlı tonlarla soyutlamalar yaparken, hayvanların iradesine akıl yorup, daha da ötesi, öküzlerin peşine takılmıştı geçmiş sergilerinde sanatçı. Askerlik döneminde ortaya çıkan “şeyleşme” patolojisinin öcünü, kendince öküzlerin yaşamıyla almıştı kâinattan. Alışmak, yok olmanın ilk ve en büyük adımıydı onun için. Bu kaide hâlâ yerinde gibi görünüyor. İradeyi kaybetme meselesi de kendini burada açığa vurmaya başlıyor. Sarı, hadım edilen öküzden farksızlaşan, kendini, iradesini, ne’liğini kaybeden kent insanının açmazını, tipik muzip tavrıyla apaçık ortaya sermişti. Bu kez yeni sergisiyle boyutlarını derinleştirirken başka noktalara da savrulmuş sanatçı.
“Anadolu’nun simgesi” diye nitelediği öküzlerle beraber, ironisinin –belki bizzat kendisi değil ama temsiliyetinin– katlanmasıyla diğer hayvanlar da girmiş tuvallerine. Koskocaman “Altın Kirpi”, bakışı çevreden merkeze çeken tuhaf bir form olarak durup duruyor. Dikenleri mukaddes bakireye saygılı bir gönderme! “Havalı kirpi”nin kurum kurum kurumundan yanına yaklaşılmıyor… Tükürük şampiyonu lama her an üstünüze tükürmeye hazır ve nazır dikmiş gözlerini tuvalden bakıyor. “Ruh İkizi” psikanalitik okumaya açık fakat kendini tekrarcı dilemmasına gömülü bir garip devekuşu! “Baba” öyle heyula bir baş ki hayranlık onda, korku onda, kabullenme, inkâr, yadırgama, yargılama, teessüf ve tecessüs, habis ve hayırhah… hepsi onda!... “Moda İkonu”, postundan edilmiş bir garip koyunoğlu kuzunun aynı postu bu kez haute couture olarak yeniden giyişinin paradoksal vaziyeti… “7 Kıta”, tıpkı sanatçısı gibi coğrafi aidiyetten yoksun, şartları değiştirmesi imkânsız bir kangurunun resmi… Bunlar ve daha nice harikalar diyarı hayvanı, Ahmet Sarı’nın resimlerinde, her izleyicinin her göz dikişiyle yeniden ve yeniden cana geliyor.
Sanatçının büyük tuvallerinde tek başına kullandığı resmin başkahramanının veriliş biçimi de her birinin iddiasını pekiştirir nitelikte. Boyayla-çizgiyle, dağılan ve dağıtan ekspresif sert tavrın bir nebze de olsa figürün ağırlık kazanmasıyla yumuşadığını görüyoruz. Farklı plastik değer arayışları, espasa dair olan her şeyin birbirine müdahalesi şekline dönüşebiliyor bu resimlerde. Kimi yerlerde tuval alanına giren tipografik müdahaleler, gazete bulmacalarının zemine uygulanmasıyla kendinden menkul bilinmezliğinin üstüne bin bir soru işareti eklenmesi, dairesel şablonlarla puantiyeli efekt elde edilmesi; tüm bunlar, sanatçının o anda kompozisyonu tamamlarken kurguladıkları ve aynı zamanda sonraki adımda yapacaklarının tecrübesi gibi. Hem sanatçı hem resim disiplini için birçok yenilik söz konusu bu resimlerde. Oto boyasını kullanmak bunlardan sadece biri. Organik formların ani parçalanışlarıyla karşılaşan izleyici, bakışı figürden uzaklaştıran akan boyalarla meşgulken zeminin dokusunu ıskalayabilir. Oysa orada neler gizli! Örneğin balonlu naylonun önce oto boyasıyla boyanıp sonra ani ısıtılarak yüzeye birnevi baskı şeklinde uygulanması ile elde edilen yeni bir teknik, yeni izlenimlere de gebe.
Bambaşka üç yapıt, bir başka köşeden aykırı seslerini yükseltiyor! Bakır, onun için “her an kullanılacak gibi duran” bir malzeme olmuş ve nihayet kullanmış sanatçı! Malzemeye farklı anlamlar yüklemek, yaşanmışlıkların kaçınılmaz sonucu olarak okunmalı. Soğuk tavanarasındaki atölyesinde, sıcak çağrışımlarıyla bakır malzeme ve “en iyi arkadaşı” sıcak su torbası, soğuğu bilenin arzuladığı sıcağın nesneleri haline gelirken, torba insanın bizzat bedeni olmuş “Sıcak Temsiliyet”te. Bakır üzerine artizan emekle uyguladığı bir diğer çalışma “Baba Bulmaca”, bedeninde labirent gizli bir buldog cinsi köpek ile evrensel “baba sorunu”nu bir kez daha çıkarıyor karşımıza. Metaliğin parlaklığında kutsallığın peşine düşmek de mümkün.
Bulmaca formundan yardım alırken açığa vurduğu haleti ruhiye, sanatçının kafasında dönüp duran muhasebeyi veriyor okumayı bilen gözlere. Hayvan biçimselliğinden insana geçişlerin ufak ipuçları, bir sonraki adımda, temsiliyet probleminde farklılaşan ilişki biçimlerinin kırılan ikonik imgelerle yeni empatilere ve yine sempatik biçimde dönüşeceğinin işareti.
Elif Dastarlı
“Sempatik Temsiliyet”in empatiyle teslimiyet olmadığını anlamak, ilk an’ın marifeti değil. Muzipliği keşfetmek ancak ikinci an’da mümkün. Bu ikinci an’ın kıymeti harbiyesi, harp etme gücü yüksek zihinlerin biricik meşguliyeti olmaya gebe. Ne mutlu o oluşların içine sanışları da katabilene!..
Sözcüklerle, Ahmet Sarı’nın tuvalde renk ve desenle oynadığı türden oyunları oynamak, absürd bir kendinden geçişi beraberinde getiriyor işte böyle. Muziplik onun karakterinde var! Bir adım öncesinde sarı ağırlıklı renkler ve capcanlı tonlarla soyutlamalar yaparken, hayvanların iradesine akıl yorup, daha da ötesi, öküzlerin peşine takılmıştı geçmiş sergilerinde sanatçı. Askerlik döneminde ortaya çıkan “şeyleşme” patolojisinin öcünü, kendince öküzlerin yaşamıyla almıştı kâinattan. Alışmak, yok olmanın ilk ve en büyük adımıydı onun için. Bu kaide hâlâ yerinde gibi görünüyor. İradeyi kaybetme meselesi de kendini burada açığa vurmaya başlıyor. Sarı, hadım edilen öküzden farksızlaşan, kendini, iradesini, ne’liğini kaybeden kent insanının açmazını, tipik muzip tavrıyla apaçık ortaya sermişti. Bu kez yeni sergisiyle boyutlarını derinleştirirken başka noktalara da savrulmuş sanatçı.
“Anadolu’nun simgesi” diye nitelediği öküzlerle beraber, ironisinin –belki bizzat kendisi değil ama temsiliyetinin– katlanmasıyla diğer hayvanlar da girmiş tuvallerine. Koskocaman “Altın Kirpi”, bakışı çevreden merkeze çeken tuhaf bir form olarak durup duruyor. Dikenleri mukaddes bakireye saygılı bir gönderme! “Havalı kirpi”nin kurum kurum kurumundan yanına yaklaşılmıyor… Tükürük şampiyonu lama her an üstünüze tükürmeye hazır ve nazır dikmiş gözlerini tuvalden bakıyor. “Ruh İkizi” psikanalitik okumaya açık fakat kendini tekrarcı dilemmasına gömülü bir garip devekuşu! “Baba” öyle heyula bir baş ki hayranlık onda, korku onda, kabullenme, inkâr, yadırgama, yargılama, teessüf ve tecessüs, habis ve hayırhah… hepsi onda!... “Moda İkonu”, postundan edilmiş bir garip koyunoğlu kuzunun aynı postu bu kez haute couture olarak yeniden giyişinin paradoksal vaziyeti… “7 Kıta”, tıpkı sanatçısı gibi coğrafi aidiyetten yoksun, şartları değiştirmesi imkânsız bir kangurunun resmi… Bunlar ve daha nice harikalar diyarı hayvanı, Ahmet Sarı’nın resimlerinde, her izleyicinin her göz dikişiyle yeniden ve yeniden cana geliyor.
Sanatçının büyük tuvallerinde tek başına kullandığı resmin başkahramanının veriliş biçimi de her birinin iddiasını pekiştirir nitelikte. Boyayla-çizgiyle, dağılan ve dağıtan ekspresif sert tavrın bir nebze de olsa figürün ağırlık kazanmasıyla yumuşadığını görüyoruz. Farklı plastik değer arayışları, espasa dair olan her şeyin birbirine müdahalesi şekline dönüşebiliyor bu resimlerde. Kimi yerlerde tuval alanına giren tipografik müdahaleler, gazete bulmacalarının zemine uygulanmasıyla kendinden menkul bilinmezliğinin üstüne bin bir soru işareti eklenmesi, dairesel şablonlarla puantiyeli efekt elde edilmesi; tüm bunlar, sanatçının o anda kompozisyonu tamamlarken kurguladıkları ve aynı zamanda sonraki adımda yapacaklarının tecrübesi gibi. Hem sanatçı hem resim disiplini için birçok yenilik söz konusu bu resimlerde. Oto boyasını kullanmak bunlardan sadece biri. Organik formların ani parçalanışlarıyla karşılaşan izleyici, bakışı figürden uzaklaştıran akan boyalarla meşgulken zeminin dokusunu ıskalayabilir. Oysa orada neler gizli! Örneğin balonlu naylonun önce oto boyasıyla boyanıp sonra ani ısıtılarak yüzeye birnevi baskı şeklinde uygulanması ile elde edilen yeni bir teknik, yeni izlenimlere de gebe.
Bambaşka üç yapıt, bir başka köşeden aykırı seslerini yükseltiyor! Bakır, onun için “her an kullanılacak gibi duran” bir malzeme olmuş ve nihayet kullanmış sanatçı! Malzemeye farklı anlamlar yüklemek, yaşanmışlıkların kaçınılmaz sonucu olarak okunmalı. Soğuk tavanarasındaki atölyesinde, sıcak çağrışımlarıyla bakır malzeme ve “en iyi arkadaşı” sıcak su torbası, soğuğu bilenin arzuladığı sıcağın nesneleri haline gelirken, torba insanın bizzat bedeni olmuş “Sıcak Temsiliyet”te. Bakır üzerine artizan emekle uyguladığı bir diğer çalışma “Baba Bulmaca”, bedeninde labirent gizli bir buldog cinsi köpek ile evrensel “baba sorunu”nu bir kez daha çıkarıyor karşımıza. Metaliğin parlaklığında kutsallığın peşine düşmek de mümkün.
Bulmaca formundan yardım alırken açığa vurduğu haleti ruhiye, sanatçının kafasında dönüp duran muhasebeyi veriyor okumayı bilen gözlere. Hayvan biçimselliğinden insana geçişlerin ufak ipuçları, bir sonraki adımda, temsiliyet probleminde farklılaşan ilişki biçimlerinin kırılan ikonik imgelerle yeni empatilere ve yine sempatik biçimde dönüşeceğinin işareti.